Göze Değil, Zihne Işık Tutmak

Göze Değil, Zihne Işık Tutmak

Bazı ışıklar göz kamaştırmaz. Onlar doğrudan zihne yönelir. Bir odaya girdiğinde titreşimi değişen havayı, farkında olmadan kalp atışlarını yavaşlatan bir renk tonunu, ya da loş bir lambanın altındaki derin konuşmaları düşün. Bazen ışık, neyi düşüneceğimizi fısıldar.

Zihin dediğimiz şey, bir mekanizma değil, bir sahne belki de. Işık değiştiğinde sahnedeki oyun da değişiyor. Perdeler açılıyor ve farklı bir gerçeklik akmaya başlıyor. Beyaz bir floresanın altındaki yoğunlukla, mum ışığında yaşanan bir duygunun aynı olması mümkün mü?

Bununla da kalmıyor. Bazı ışıklar hatıraları geri getirir. Bazıları unutturur. Ekranlardan yayılan suni ışık, dikkatimizi incelikle başka yöne çekerken, doğal gün ışığı unuttuğumuz dinginliği hatırlatır. Belki de gerçek manipülasyon, gösterilmeyeni görmemizi engelleyen ışıkla başlar.

Karanlık, hep korkulacak bir şey olarak öğretildi bize. Ama belki de ışığın sorgusuzca içeriye sızması daha tehlikelidir. Çünkü zihin, yalnızca neyle aydınlatıldığını değil, nasıl aydınlatıldığını da önemser. Her ışık, gerçeğin tamamını göstermez.

Bazı sorular sessizdir: Bu ışık seni mi gösteriyor? Yoksa sadece bir illüzyonun parçası mısın? Zihnini hangi ışıkla şekillendirdin, ve bu ışık sana mı ait?

Bloga dön